Translate

18 Şubat 2011 Cuma

“Şair’i Azam” Abdülhak Hamid

Aralarında 20-30 yıl yaş farkı olsa da ikisi de büyük şair.
Osmanlı’nın son dönemi ve Cumhuriyet’in ilk yıllarını birlikte yaşamışlar, batı edebiyatını Paris’ten ve Fransızcadan izlemişler. 
 
Yahya Kemal’in yazılarıyla Kurtuluş Savaşı’na destek vermesine karşılık, Abdülhak
Hamid, Ankara’ya mesafeli durmayı tercih etmiş ve Kurtuluş Savaşı’nı uzaktan seyretmiştir. 
İKİSİ DE MİLLETVEKİLİ OLDU
Ama ikisine de Cumhuriyet’in ilk Meclislerinde milletvekilliği görevi verilmiştir.  
Can Dündar’ın LÜSYEN’İ (Lucienne-Hamid'in son eşi) yayınlamasından sonra, unutulmuş olan Abdülhak Hamit Tarhan (1852-1937) hatırlandı. 
Yahya Kemal’e( (1884-1950) göre talihsizliği belki de günümüz Türkçesiyle dilinin daha az anlaşılır olmasıydı.  
Osmanlı’nın çöküşü öncesinde şiirde yenilik yapmış ve “Şair’i Azam” (en büyük şair) unvanını almış Abdülhak Hamid’le gecikmeli de olsa tanışmanı zamanı… 
Ölümünün üzerinden yetmiş dört yıl geçmiş olsa da…
Oysa şair Yahya Kemal Beyatlı, “Abdülhak Hamid” başğıyla yazdığı yazıda, yaşadığı dönemden “otuz kırk sene sonra”  bir eleştirmenin onun şiiriyle ilgili gerçekleri daha objektif şekilde değerlendirebileceğini düşünür.

HAYRANLARIN BASKISI
Yahya Kemal’in, bu yazısını yazarken, Hamid ile ilgili “şair’i azam” fırtınasının ne kadar güçlü estiği ve Hamid’in şiiri aleyhine kimsenin söz söyleyemediği şu sözlerinden anlaşılır:
“Abdülhak Hamid’in şiirine dair bir kanaatim vardır. Bu kanaati yazmanın henüz zamanı değildir. Birgün gerçek olduğu anlaşılacak kanaatleri fazla erken söylemenin ne kadar netameli olduğunu da bilirim.(…)

DİNİ BÜTÜN HAYRANLARI
Abdülhak Hamid’e en büyük kötülüğü edenler, ‘dini bütün’ hayranları olmuştur. Onun en hayırlı dostları da şirinin kof, tumturaklı ve dahiyane zannedilip de hakikatte laf gürültüsü olan tarafını sevmeyenler ve gerçek şiir olan mısralarını sevenlerdir.(…)
“Bir şaire hayranlık, bizde, eski zamanlar da dahil olmak üzere, hiçbir zaman bu derece kayıtsız ve şartsız bir taassupla görülmemişti. Garip olan bu idi ki bu meftunların (tutkulu hayranların) yüzde doksan dokuzu Finten’i ellerine alıp baştan sonuna kadar okumazlardı; yalnız Davalaciro’nun maruf (ünlü) narasıyla bilirlerdi. (…)
“Çünkü hakikatte, Namık Kemal’le de, Abdülhak Hamid’le de şark usulünde şiir söyleyiş ve anlayış sürüp gidiyordu. Namık Kemal’in de, onun da, muasırları (çağdaşları) tarafından çabuk anlaşılmalarının ve sevilmelerinin asıl sebebi de buradaydı; pek az değiştikleri için şarklı kafalara çok aykırı gelmiyorlardı.”
(Yahya Kemal Beyatlı, Siyasi ve Edebi Portreler, YKY Yayınları) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder