Translate

28 Şubat 2011 Pazartesi

Polisiye Romanı Küçümseyenlere…

Polisiye romanlar sadece hoş vakit geçirmek için mi okunur, yoksa başka bir anlamları var mıdır?

Çok ses getirmese de, “kuru”luktan kurtulmuş, sosyal, kültürel boyutlarıyla tarihi incelemenin nasıl yapılacağının önemli örneklerini vermiş olan Tevfik Çavdar, edebiyat tarihinin mihenk noktalarını anlattığı kitabında, polisiye romana nasıl bakabileceğimiz konusunda bize yol gösterir:

“Polisiye roman, kapitalist üretim ilişkilerinin, sanayi devriminin yükseldiği dönemin ürünüdür. Başlarda bireysel entrikalar çevresinde oluşan gizleri ve cinayetleri yansıtan öyküler, zamanla (kapitalizmin gelişmesiyle) günümüzdeki aşamaya ulaşmıştır. Birçokları polisiye romanı küçümser.

"Hatta bazı ana-babalar yetişme çağındaki çocuklarının bu tür öyküleri, kitapları okumalarını bile yasaklar. Yanlış tutumdur bunlar. İyi polisiye roman toplumun yapısını, ekonomik ilişkileri ve hatta iktidar olgusunu sorgular, yansıtır.

“SEFİLLER”, “ÜÇ SİLAHŞÖRLER”, “MONTE KRİSTO”

“Bunun en güzel örneği Viktor Hugo’nun “Sefiller” yapıtıdır. Beş ciltlik bu dev yapıt Jan Valjan’ın bir kiliseden gümüş şamdan çalmasıyla başlar. Sanayi Devrimi ve Napolyon Fransası’nın hızla gelişen olayları, toplumsal tepkileri bu romanda bir polisiye ilişkiler yumağı içinde görüyoruz. Aleksandr Dumas’nın “Üç Silahşörler”i gene bir başka örnektir. Bu örnekleri “Monte Kristo” vb. gibi kitaplarla çoğaltabiliriz.

ABDÜLHAMİD’İN POLİSİYE SEVGİSİ

“Türkiye bu kitaplarla Abdülhamid döneminde tanıştı. Müstebitliği (baskıcı yönetimi) ile tanınan bu padişah birçok klasik kitap ve romanın dilimize kazandırılmasına da tanık olmuştur. Kendisinin de polisiye ve macera romanlarına düşkünlüğü bilinmektedir. Ahmet Midhad bu türü birkaç kitabında denemiş, fakat başarılı olamamıştır.”

(Türkiye’nin Yüzyılına Romanın Tanıklığı, Tevfik Çavdar, Yazılama Yayınevi)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder