Translate

16 Şubat 2011 Çarşamba

Yahya Kemal, Gazeteci Ali Kemal'i Nasıl Tanırdı?..

Ali Kemal” denilince akla ilk gelen kelimeler, “hain” ve “linç”tir…

Bu iki rahatsız edici kelime, aslında fazla birşey anlatmaz. 

Ali Kemal (1869-1922) konusundaki fikirler, cumhuriyetin kuruluşundan itibaren oluşan iki zıt siyasi kutba göre değişir.
 
Yahya Kemal Beyatlı  (1884-1958) ise, bu kutuplaşmada yeralmamış, Ali Kemal’i  bizzat tanımış, hatta ona hiçbir zaman tutamayacağı öğütler vermiş, zaaflarının Ali Kemal'i ne tür hatalara sürüklediğini görecek kadar iyi gözlem yapmış ve Ali Kemal'in ölümünden sonra da düşüncelerini kaleme almıştır.

İşte Yahya Kemal gözünden Ali Kemal:

ALİ KEMAL’İN FRANSIZCASI

Ali Kemal’in Avrupalıyı andıran üç tarafı vardı: Bünyesi, şehveti ve münakaşa gazeteciliği. Bu üç taraftan maada (başka) Ali Kemal, tam bir şarklıydı. Avrupa’nın ilmini, felsefesini, şiirini, sanatını anlamamıştır. Fransızcayı bile iyi bilmez, güç ve kötü söyler, hele pek acemice yazardı. En ziyade güvendiği ilim, son iki asırlık tarih-i siyasi idi; bunu da, Paris’te müverrih (tarihçi) Albert Sorel’in derslerinden sathi bir dinleyiş ve ondan sonra kitaplardan derme çatma bir okuyuşla hayal meyal idrak etmişti. Makalelerinde Tallyrand’a, Maternick’e dair aynı şeyleri yüzlerce defa tekrar ederdi. Tarih-i umumiyi (genel) ise bir lise gencinin bakışıyla göremezdi, Osmanlı tarihini de iyi bilmezdi. Muharrirliğindeki (yazarlığındaki) irfanın(bilişin) yegane menbaı (kaynağı) olan tarihçiliğinde ise gerek eski ve gerek de mana ile zayıftı. En iyi ve kuvvetli şey, konuştuğumuz ve yazdığımız Türkçe idi.”

ALİ KEMAL’İN KARISI VE OĞLUNA BIRAKTIĞI MİRAS

Ali Kemal kitap adamıydı. Okumayı sever, Türkçe ve Fransızcada daima okurdu. (…)
Sahhaflara devam etmiş, elyazması, eski cilt, nadir nüsha, nefis hatlar müptelası olmuş, nihayet zengin bir koleksiyon vücuda getirmişti. Karısına ve oğluna bıraktığı yegane miras da bu oldu.”

“GÖZÜ BÜYÜK PARADA”

 “Ali Kemal kazancı severdi. Borsayla alakadardı. Esrarengiz kazanç işleriyle uğraşan adamlar tanırdı. Yalnız gözü büyük parada idi. (…) İstanbul’da gazetecilik ederken bir taraftan da iş kollardı. Denilebilir ki para teklifleri karşısında zayıftı. (…) Ferit Paşa Hükümeti’nden Peyam-ı Sabah’a tahsisat (ödenek) aldığı ise, Ferit Paşa ile bir aralık giriştiği kavga esnasında meydana çıkmıştı. Uğradığı akıbetten sonra karısına hiçbir para bırakmadığı, aile işlerini iyi bilenlerden mervidir (aktarılandır).”

SARAYDAN KESE

“O günlerde Ali Kemal’in bir kırmızı kese içinde bir miktar ihsan aldığı (saraydan) doğrudur. Meşruiyetin ilanından sonra yine saraydan gönderilmiş diğer bir keseyi de reddettiğini, artık kendini göz göre göre tehlikeye atmadığını, yine kendi nakletmişti."

ALİ KEMAL’İN NEFRETİ

 “Ali Kemal’in bu kısa devredeki hayatında en ziyade dikkat edilecek şey, kimsenin bilmediği mühim bir noktadır. Ali Kemal, Rumluğa ve Ermeniliğe karşı muhabbetini ve her türlü Türk milliyetperverliğinden nefretini bu kısa devrede, gayri şuuri olarak edindi."

İTTİHAT VE TERAKKİ’NİN HATASI

“Milliliklerimize birçok milliyetperverlerden fazla aşina olan bu adam, yalnız benliği rencide olduğu için, kendini nefsaniyetinin galeyanlarına kaptırarak, her zaman ve her memlekette, hatta vatan ve milliyet fikirlerini reddeden siyasi zümreler karşısında bile affedilemeyen bir ruhiyet gösterdi. 

“Önce İttihat ve Terakki ile barışmaya teşebbüs etti. (…) Hakikaten İttihat ve Terakki, o devrede, arzu etseydi, Ali Kemal’i kazanırdı. (…) Bu teşebbüsler (girişimler) müsmir (sonuç verici) olmayınca Ali Kemal nevmit (umutsuz) oldu. Şerif Paşa’ya yanaştı; ayda ikiyüz franklık bir maaş mukabil ve kötü muamelelere tahammül ederek, Şerif Paşa’nin Meşrutiyet gazetesine yine şedit (sert) yazılar yazmaya girişti.”

ALİ KEMAL DAHİLİYE NAZIRI

“O günlerde şeklini bir daha değiştiren Ferit Paşa kabinesine Dahiliye Nazırı oldu. Yunanistan’ı ve devletleri ancak hal-i vakii kabul etmekle uyuşabileceğimizi bar bar bağırarak tavsiye ediyordu; girdiği kabinenin azasını (üyesini) milliyetperverlikle mütemayil (eğilimli) gördüğü için lekeliyordu. Nihayet Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Paşa’nın meşhur Havza nutkundan haberdar olduğu zaman kabına sığamadı, hiddetinden adeta çıldırdı, sağına soluna küfür savurmaya başladı.”

İHTİRASI

“Kati olarak denilebilir ki Ali Kemal olmasaydı, onun gazetesi İttihatçılığı tekrar kızıştırmasaydı, şevk ve cür’et vermeseydi, Ferit Paşa tekrar iktidara gelemezdi. Ali Kemal, ihtirasının ateşiyle, ikinci ve asıl yaman olan Ferit Paşa kabinesini mevki-i iktidara geçirmiş yegane adamdır.”

SUSUŞU…

“Gerçi Ali Kemal, o devrenin en kudretli ve en çığırtkan muharririydi, Peyam-ı Sabah da en ziyade okunan gazetesiydi. Lakin o muharriri ve gazeteyi meraklı takip  eden kariler (okurlar) günden güne sinirleniyor ve hırslanıyorlar, Anadolu’daki mukavemete (direnişe) bağlanıyorlardı. Anadolu, Ali Kemal ve Peyam-ı Sabah gibi bir tahrik vasıtasını icat etmek isteseydi (bu kadar) muvaffak olamazdı. Halk, ecnebi ceberrutunu İstanbul sokaklarında hergün görüyor, Marmara’nın Anadolu sahillerindeki katliamın haberlerini alıyor ve Ali Kemal’in bunlara sustuğuna, yalnız Ankara’ya bağırdığına dikkat ediyor ve hükmünü veriyordu.”

İNTİZARI

“(Ali Kemal'in) Seyahatinden döndüğü gün Mustafa Kemal Paşa İzmir’e girmiş ve İstanbul, heybetli bir galeyan göstermişti. Ferit Paşa, korkusundan Ayastafanos’ta trenden indi, Kağıthane yolundan Balta Limanı’na gitti, İstanbul’un silah sesleriyle karışık feveranına dayanamayarak, rivayete göre, padişahı görmeksizin derhal İstanbul’dan çıktı. (…)
 
"O günlerde Ali Kemal, “Yanılmışız” diye son bir makale yazabildi. (…)
 
"Ali Kemal, muzafferiyet ordularının Çanakkale ve İstanbul üzerine yürüyüşleri sırasında, İngiltere ile harp etmemize iştiyakla inzitar ederek; işin bitmediğini söyleyerek; bir müddet daha oyalandı. Kendisine kaçmayı tavsiye edenlere karşı İstanbul’da İngiltere kuvvetinden bahsetti. Hasılı İstanbul’dan ayrılmak istemedi.”

(Yahya Kemal Beyatlı, Siyasi ve Edebi Portreler, YKY Yayınları) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder