Translate

23 Temmuz 2010 Cuma

Umberto Eco’nun Tapınak Şövalyeleri

TAPINAKÇILARIN BABASI

Dan Brown’ın 2003 yılında yayınlanan DA VİNCİ ŞİFRESİ adlı popüler romanının ortalığı kasıp kavurmasından sonra, Tapınak Şövalyeleri’ne büyük bir ilgi doğdu ve birden bire bu konuyla ilgili birçok çeviri kitap raflarında beliriverdi.

Oysa tapınakçılarla ilgili en önemli kaynaklardan biri 1992 yılında Türkçe olarak yayınlanmıştı. Şadan Karadeniz’in İtalyanca aslından çevirdiği Umberto Eco’nun FOUCAULT SARKACI adlı romanı, tapınakçıların bütün tarihini hatta bugüne yansımalarını kapsıyordu.

Umberto Eco demek, ayrıntılar, derinlemesine, hiçbir belge gözardı edilmeden araştırma, kütüphanelerin tozlu raflarında unutulmuş bilgilerin deşilmesi demek.

İKİ BİN CİLTLİK KAYNAK

FOUCAULT SARKACI’na bir “önsöz denemesi” yazan Giovanni Scognamillo, bu kitabın, “sekiz yıl süren bir çalışma, ayrıntılı araştırma ve iki bin ciltlik bir ‘uzman’ kitaplığın ürünü” olduğunu anlatır:
“Tam sayısını bilemeyeceğim ama romanın temelinde –ve o Eco’nun zihinsel cambazlıklarla kurduğu bağlantılarda- bilgisayara geçmiş ya da geçmemiş sayısız klasik sayılan metnin, bir o kadar çılgın sayıklamaların, gizli belgelerin, elyazmalarının, popüler sihir kitapçıklarının ve kutsal kaynakların yattığı bir gerçektir. (…) Eco’nun göstergebilimsel kuramına göre her şey her şeyle bağlantılıdır. (…) Tapınakçılar, Agarttha, Yuvarlak Masa Şövalyeleri, Merlin, Lancelot, Avalon, Gül-Haç ve Hermes Trismegistes, Kara Bakireler ve Arınmış Katarlar, Eliphas Levi …..”

Bunlara bakarak, Eco’nun, tapınakçılarla ilgili batıda yayınlanmış hemen hemen tüm külliyatı elden geçirdiğini söyleyebiliriz.

Eco, bu külliyattan gizemli, sürekli çözülmesi gereken bir bulmaca gibi işlenen roman çıkarmıştır. Eco romanını, “harfçilik ve sayıcılıkla gizli bilgileri bulmayı hedefleyen” Kabala’nın on bölümüne uygun şekilde kurgulamıştır.

TAPINAKÇILARIN TARİHİ HAÇLILARLA BAŞLAR
 
Tapınak Şövalyeleri, I. Haçlı Seferlerinde ortaya çıkmıştır. Eco, pagan kültür izlerini de taşıyan ortaya çıkış hikayelerini kitapta şu şekilde anlatır:

“Tarihi herkes bilir. Birinci Haçlı Seferleri. Godefroy, Kutsal Mezar’a tapınır, adağını yerine getirir; Baudouin Kudüs’ün ilk kralı olur. Kutsal Diyar’da bir Hıristiyan kral. Ama Kudüs’ü elinde tutmak başka şeydir, Filistin’in geri kalanını ele geçirmek başka şey. Müslümanlar yenilgiye uğratılmış ama ortadan kaldırılamamışlardır. O bölgelerde yaşam kolay değildir, ne yeni yerleşenler ne de hacılar için. Böylece 1118’de II. Baudouin’in saltanatı sırasında, Kudüs’e, Payns’lı Hugues diye birinin başkanlığında dokuz kişi gelir, İsa’nın Yoksul Şövalyeleri Tarikatı adında bir tarikatın çekirdiğini oluştururlar; bir manastır tarikatı, ama kılıç-kalkanlı. Üç temel and, yoksulluk, erdenlik, boyuneğme andı içerler; ayrıca hacıları koruyacaklarına da and içerler. Kral, piskopos, Kudüs’te yaşayan herkes yardım eder, onları barındırırlar, eski Süleyman Tapınağı’na yerleştirirler onları. Bundan böyle Tapınak Şövalyeleri diye bilinirler.”

KORKULAN GÜÇ YERALTINA İNER
 
Tapınakçılar böyle başlar ama tarih ilerledikçe yozlaşırlar; korkulan, Avrupa’da kralları bile ürküten ve yok edilmek istenilen bir güce dönüşürler. Fransız kralı 1309’da tapınakçıları tutuklatır, 1312’de papalık kararıyla tapınakçılık yasaklanır; bundan sonra ise hayatta kalanlarının yeraltına indikleri ve farklı adlarda varlıklarını devam ettirdikleri ileri sürülür.

BACON’DA TAPINAKÇI İZİ!

Eco, bu izlerden birinin İngiliz düşünür ve siyaset adamı Francis Bacon’da görüldüğünü ifade eder.
Eco’ya göre tapınakçılar, 17. Yüzyılda Paris’te Gül-Haç adıyla ortaya çıkmışlardır: “1627’de Francis Bacon, NEW ATLANTİS’i yazıyor. Okuyucular onun, adını hiç anmamakla birlikte, Gül-Haçlar’ın ülkesinden sözettiğini düşünüyorlar.”

Bacon, yokolmuş gizemli kıta/ada Atlantis ile ideal devleti anlattığı YENİ ATLANTİS’inde, Nuh Peygamberin oğullarının soyundan gelen Atlantislilerden geriye kalanların ne kadar iyi Hıristiyanlar olduklarını uzun uzun anlatır. Atlantis’in batışı yabancıların aralarına karışması ve bozulmalarıyla olmuştur…

Bacon, İbrani bir kralın “Sülayman Evi” ya da “Altı Günlük Yapıtlar Koleji” denilen bir topluluk oluşturduğunu ve iyi Hıristiyanlığın onların aracılığıyla yaşadığını anlatır.

MU KITASI
 
Eco, kaybolmuş kıtalara örnek verirken Mu kıtasıyla ilgili olanları atlamaz ve şu inanışa yer verir:
“Öyle görünüyor ki başlangıçta, Avustralya dolaylarında bir yerde Mu diye bir kıta varmış; oradan büyük göçmen akımları kollara ayrılıp dünyanın çeşitli yerlerine yayılmışlar. Bir kol Avalon’a, bir kol Kafkasya’ya, İndus’un kaynağına ulaşmış. Sonra Keltler, Mısır uygarlığının kurucuları, en sonunda da Atlantis’in kurucuları…”

KRİSTOF KOLOMB TAPINAKÇIYDI!

“Yalnızca Kristof Kolomb’la ilgili tuhaf bir metin: Kolomb’un imzasını inceliyor, piramitlere doğrudan doğruya bir gönderme buluyor onda. Kolomb’un amacı, Kudüs Tapınağı’nı yeniden kurmaktı; sürgündeki Tapınakçılar’ın büyük üstadıydı çünkü. Bilindiği gibi bir Portekiz Yahudisi, dolayısıyla da Kabala uzmanıydı…”

(Umberto Eco, Foucault Sarkacı, Can Yayınları) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder