Translate

23 Temmuz 2010 Cuma

Umberco Eco’nun Barbarları

KONSTANTİNAPOLİS’İN YAĞMALANMASI
 
“O barbarlardan merhamet beklemek ne büyük delilikti, aylardır istediklerini yapmak için, dünyanın en büyük, en kalabalık, en zengin, en soylu kentini yakıp yıkıp ganimetlerini bölüşmek için düşmanın teslim olmasına ihtiyaçları yoktu onların.”

Haçlı seferleri sırasında Bizans/Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti olan Konstantinapolis’in yağmalanmasını anlatan BAUDOLİNO romanında Eco, o haçlılardan kitap boyunca “barbarlar” olarak sözeder.

Latin barbarlar” ifadesini de kullanan Eco, aslında kitapta İtalyan köylüsü Baudolino’nun hikayesini anlatır.

Baudolino, hangi dili duyarsa o dilde konuşabilme yeteneğine sahiptir, iyi bir yalancıdır ve imparatorun ilgisini çekmesinden sonra yaşadığı serüvenin sonunda Konstantinopolis’e gider ve haçlıların İstanbul’u işgaline ve yağmalamasına tanık olur.

AYASOFYA’DAKİ SARHOŞ HAÇLILAR

Baudolino’nun, Ayasofya’dan içeri girince gördükleri çarpıcı bir şekilde dile getirilir:
“O büyük alanın her yanı cesetlerle kaplıydı, cesetlerin arasında sarhoş düşman süvarileri dolaşıyordu. Daha ileride serseri güruhu vaiz kürsüsünün kenarları altın ve gümüşten parmaklığını topuz darbeleriyle parçalamaktaydı. Söküp bir dizi katıra çekmek için o güzelim kürsüyü iplere bağlamışlardı.(…) ‘Aman Tanrım, olamaz, bu nasıl şey, iğrenç herifler, pis domuzlar, İsa Efendimiz’in kutsal eşyalarına böyle mi davranılır?’ diyerek kılıcının yanıyla kendisi gibi haç işareti taşıyan tüm o kafirlere vurmaya başladı, onlardan farkı sarhoş değil, öfkeli olmasıydı. Sonra patrik koltuğunun üzerine serilmiş fahişenin yanına gidip eğildi, saçlarından yakalayıp ….”

ARAPLAR 

Eco, Ayasofya’nın haçlı seferi sırasında ne hale geldiğini anlatırken, bu konuda günümüze kadar gelen belgeleri iyi bir şekilde incelemenin rahatlığındadır.

Eco'nun, batılılardan duymaya alışkın olmadığımız şekilde, roman boyunca hem Araplar hem de Türkler hakkında olumlu ifadeler kullanması şaşırtıcıdır.

“Kudüs’ü yeniden fethettiklerinde Araplar bile böyle yapmamışlardı, Salaheddin Eyyubi az bir parayla yetinmiş, halkın kentten gitmesine izin vermişti! Tüm Hıristiyanlık alemi için ne büyük bir utanç bu, kardeş silahlı kardeşe karşı, Kutsal Kabir’i yeniden fethetmesi gerekenler, açgözlülüğe ve kıskançlığa kapıldılar ve Roma İmparatorluğu’nu yıkıyorlar!”

“TÜRKLER YAPMAZDI”

İlk haçlı seferleri, Müslüman Türklerin Anadolu’ya topluca göçedip, Selçuklu Devleti’ni kurmalarından sonra, Bizans İmparatoru I. Aleksios Komnenos’un, Papa II. Urbanus’tan Türklerin ilerlemelerine karşı yardım istemesiyle 1097 yılında başlamış ve yaklaşık iki yüzyıl süren akınlarla devam etmiştir.

“Baudolino, bir süre sesini çıkarmadan durdu. Sonra dönüp Konstantinopolis denen kente baktı. ‘Yine de kendimi suçlu hissediyorum. Bunu yapanlar Venedikliler ve Flandre’den gelenler özellikle de Champagne’lı, Blois’lu, Troyes’lu, Orleans’lı ve Saissons’lu süvariler, hatta benim Monferrato’lu insanlarım. Bu kenti Türklerin yakıp yıkması yeğlerdim.’

‘Türkler asla böyle bir şey yapmazdı’ dedi Niketas. ‘Onlarla ilişkilerimiz çok iyi. Kendimizi asıl Hıristiyanlardan korumamız gerekiyormuş.’”

ECO’NUN UZATMALARI
 
Umberto Eco, estetik, göstergebilim alanında kuramsal çalışmaları olan bir akademisyen.
Eco’nun iyi bir yazar olmasının dışında, büyük birikiminden kaynaklanan bir başka özelliği, romanlarını bitirme konusunda her zaman çok isteksiz davranması.

Eco’nun, anlatmak istediği o kadar çok şey olabiliyor ki, roman doğal ömrünü tamamlasa da o bir şekilde uzatmanın yolunu buluyor. BAUDOLİNO’nun sona doğru bazı bölümleri için de bu durum geçerli.

(Umberto Eco, Baudolino, Doğan Kitap)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder