Translate

4 Temmuz 2010 Pazar

İstanbul Yine mi Çürüdü?

“(İstanbul halkı devletlerine, nimetlerine mağrur oldular. Hak yolundan ayrıldılar, nefs havasına düştüler. Birbirini aldatır, biri öbürünün elindekini almaya çalışır. Namusa iftira atarlar, leke sürürler.)
 
Bu satırlar ne zaman yazılmış biliyor musunuz?
Yaklaşık 350 yıl önce. Mehmed Halife, yüreği sızlayarak İstanbul’un hoyrat, değerbilmez çürümesini anlatıyor.
Ve şöyle devam ediyor:

(Bütün esnaf hilekar. Ulema ilmin faziletini unutmuş, avam ise zina ve livataya düşmüş. İstanbul’un üzerinde bir bela dolaşıyor. İstanbul böyle devam edemez; ya merhametsiz kılıç sahibi kesecek ya bir 
salgın gelip kıracak ya da bir ateş düşüp yakacak; bolluk içinde aklını ve ahlakını kaybeden
insanları kül üstünde çırılçıplak bırakıp yaptıklarına pişman kılacak.)

BİNLERCE KÖÇEKLİ KUMPANYALAR
 
Mehmed Halife’nin çürümeden yakındığı dönemi hatırlayalım: 17. Yüzyıl! Dördüncü Murat’ın ölümüyle boşalan tahta, kafes arkasında cellat beklemekten sinirleri iyice zayıflamış olan kardeşi İbrahim çıkıyor; onun öldürülmesiyle de taht 7 yaşındaki oğluna, çocuk padişaha kalıyor. İmparatorluk gerileme sürecine girmiş bile. Halk perişan. Ama İstanbul, Mehmed Halife’yi ‘Böyle devam edemez!’ diye isyan ettiren bir suç, zevk ve cinnet merkezi. Binlerce köçeğe sahip kumpanyalar kurulmuş; İstanbul’u eğlendiriyorlar. Kız gibi oynayan, gerdan kıran, kalça titreten, kaküllü oğlanlara köçek deniyor. (…)

HAYALETLER DÖNÜYOR

“Cumhuriyetin ilk kuşakları İstanbul’u, devrimin etkisiyle sinmiş ve nispeten temiz bir şehir olarak hatırlarlar. Göz kulak kesilmiş Ankara’daki yeni yönetimi izleyen, geçkin, tecrübeli ve fırsat kollayan bir kadındır sanki o. Ama bir süre sonra İstanbul’un hayaletleri teker teker geri dönmeye başlar. (…) Ve sonunda Türkiye’yi etkisi altına alan İstanbul, 3.5 yüzyıl önce Mehmed Halife’nin yüreğini burkan hayatına kavuşur. (…) Konstantinapolis, Asitane, Dersaadet, İstanbul güzeldir; alımlıdır, şuhtur ama kirli ve tehlikelidir aynı zamanda. Tarih tekrarlanmaktadır. Mehmed Halife’nin yazdıkları 3.5 yüzyıl sonra karşımıza çıkmaktadır.”

(Zülfü Livaneli, Sanat Uzun,Hayat Kısa, Remzi Kitabevi)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder