Translate

19 Şubat 2011 Cumartesi

Tanpınar’dan Şiir Dersleri I

Ahmet Hamdi Tanpınar (1901-1962), iyi bir gözlemci ve edebiyat yorumcusu olarak, Abdülhak Hamid Tarhan’ın (1852-1937)şiirlerini tahlil ederken, bizlere "şiir dersleri" verir.

Tanpınar, Hamid'in şairliğindeki en büyük eksikliği, dönemindeki insanların zorluklarını yaşamadan, doğuştan birçok imkana sahip olmasına bağlar.

“…hayatının bütün istasyonları bir talih istiaresine benzeyen kelimeler oldu: Yalı, rütbe, mansıp (üst makamlarda memuriyet), sefirlik, ayan azalığı vesaire.. Acemceyi öğrenmesi lazım geldiği zaman, babası İran’a sefir olur, Fransızcayı Paris’te, İngilizceyi Londra’da ilerletir. Sanatı da aşağı yukarı aynı talihi takip eder.”

ELEŞTİRİLERİ ÖLÜMÜNDEN SONRAYA SAKLAR

Tanpınar, Hamid ile ilgili yazılarını onun ölümünden sonra yayınlar. Dönemindeki birçok yazar ve şairin sıkıntısını da o paylaşır. Hamid’in çevresinde o kadar büyük bir hayranlık halesi ve dokunulmazlığı oluşturulmuştur ki, kimse eleştirilerini açıklamayı göze alamamaktadır.

Tanpınar, Hamid ile ilgili yazılarını 1937, 1938 ve 1949 yıllarında kalem alır.
“… etrafına bakmanın zahmetine katlanmadan, talihin çizdiği bu düz yolda bir küçük seyyare azamet ve kayıtsızlığıyla yürüdü. Bir gün kendisine sorulan, ‘kimleri okurdunuz?’ sualine, yazmaktan okumağa vaktim kalmadı kabilinden bir cevap veren Hamid’de bu kayıtsızlık, bir yazdığı esere bir daha dönüp bakmamak şeklinde bir itiyada kadar vardı.” (1937)

HAKİKİ ŞİİR VE GÜL

“Hakiki şair insana şiirinin bir şekil olduğunu fark bile ettirmez. Hangimiz gülün kokusunu ve rengini onun şeklinden ayırırız. Hatta daha iyisi, gülün kendinden ayrı bir kokusu ve rengi olduğunu ancak zihni bir tecrit veya laboratuvar ameliyesiyle hatırlarız. Abdülhak Hamid’de işte bu bütünlük yoktur, en muhteşem mısraları –ki, tesadüfen doğduklarına şüphe etmem—manzumeleri bile malüldür ve bu yüzden eserinde yer yer parça parça çok güzel peyzajları, nadir görülen hacimsiz, şekilsiz bir rüya hissini verirler.” (1937)

MAKBER

“En güzel eseri olan Makber baştan aşağıya bir kafiye zaruretinin kurbanıdır. Büyük ve hakiki şairin lisanın kolaylıklarına karşı daima mücadele içinde olması lazım gelir. Hamid’de bu mücadele yoktur.”

Tanpınar, Hamid’in “uygun kafiye” bulma adına kolaycılığa kaçarak, anlamsız mısralar yazdığını ifade eder.

Tanpınar’ın verdiği örnek, kafiye için şiirin yokedildiğini gösterir:

“Anlardı ne derse bir fransez
Eylerdi bir aglezle sohbet
Ya kahve ya çay içerdi erken
Kalkıp piyano çalardı derken.”

ACI ÇIĞLIKLAR

Tanpınar, yine de “Şair’i Azam” sıfatıyla anılan Hamid’e tümüyle haksızlık edebileceği kaygısıyla Makber’in şiir yanlarını bulup çıkarır:

Makber’in güzel tarafları, şairin bir gece kuşu gibi karanlık ve acı çığlıkları attığı nadir mısralardır.”

“Yağsın nesi varsa kainatın
Lakin bu derin sükut dinsin
…..
Kaldım mı demiş miydi bir gün
Hindistan’ın denizlerinde.”

YAŞADIĞI ZAMANA BİGANE

Tanpınar, Hamid’in çok iyi yabancı dil bilmesi ve hayatının büyük bir bölümünü yurtdışında geçirmiş olmasına rağmen, Fransız ve İngiliz şairlerini yeterince inceleyip, ilhamlar edinmemesini hayretle karşılar. Bunu, çok fazla kendine dönük kişiliğine bağlar.
Hamid’in herhangi bir şairden beğendiği üç mısraın üzerinde bir akşamı geçirmiş olduğunu tasavvur bile edemem. Bütün bunlara mutlak denecek şekilde bir entelektüel tecessüsler yokluğunu da ilave etmelidir. Yaşadığı zamana onun kadar bigane kalmış adam pek azdır. (…) Gençliğini Avrupa’da ve Paris, Londra gibi merkezlerde geçirmiş olan bu adam, bize bu kadar yakından temas ettiği dünyanın küçük bir köşesini bile tanıtmamıştır.”(1937)

ŞAİR’İ AZAM NE GETİRDİ?

“… Hamid düşünceleri itibariyle memlekete yeni bir getirmekten çok uzaktır.”

“Doğrusu istenilirse, o, memlekete tek başına hiçbir şey getirmemiştir. (…) Bizde yenilik (Namık) Kemal’le başlar. (Tevfik) Fikret’le asıl garplı istikametini bulur. Aksaray’da doğmuş, ezan sesiyle büyümüş, İstanbul’dan bir adım ayrılmamış Tevfik Fikret’in memlekete bütün bir Avrupa aşkını sokmasına mukabil, ömrü Avrupa’da geçen Abdülhak Hamid’in hesabına kaydedilecek iki adımlık hareketin bulunmaması oldukça gariptir.” (1937)

MISRA ZEVKİ

Tanpınar, 1949 yılındaki bir yazısında, Hamid’in şiiriyle ilgili daha önceki eleştirilerine sahip çıkmakla birlikte, daha soğukkanlı bir tahlil yapar:

“Türk şiirini yeniye açar, fakat kapıdan kendi geri döner!”

“Hiçbir zaman mısra zevkini ve iyi işçi sabrını tadmamış da olsa, Hamid, bilhassa Makber’iyle, Türk şiirinin bir tarafından daima kendini duyuracak bir büyük ürpermedir. Çoğunu, şekil endişesizliğiyle, dile ve şekle karşı garip istihfafı (küçük görmesi) yüzünden harcamış da olsa Hamid’in eserlerinde kendisini büyük şair yapabilecek vasıfların çoğu vardır. Hamid’e her zaman bir zengin madene dönülür gibi dönülecektir.”

(Edebiyat Üzerine Makaleler, Ahmet Hamdi Tanpınar, Dergah Yayınları)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder