Translate

15 Temmuz 2011 Cuma

Don Kişot’un Kitaplarını Yakan Rahip…

Mança'lı Şövalye Don Kişot, talihsiz bir maceradan epeyce yaralanmış olarak şatosuna dönünce, yeğeni, kahya kadın, köyün rahibi, berber Nicolas, hep birlikte suçluyu cezalandırmaya karar veriler:

“Şövalyemiz hala uyuyordu. Rahip yeğeninden, olayın sorumlusu olan kitapların bulunduğu odanın anahtarını istedi, o da memnuniyetle verdi. Hepsi birlikte, kahya kadın da aralarında olmak üzere, içeri girdiler ve irili ufaklı, gayet güzel ciltlenmiş, yüzden fazla kitap buldular. Kahya kadın bunları görür görmez, alelacele odadan çıktı, sonra bir çanak kutsanmış su ve bir serpmeçle geri gelerek dedi ki:

‘Alın, saygıdeğer Peder, bu odayı temizleyin ki, bu kitapların içinde bulunan büyücülerden kimisi buradaysa, onları da bu dünyadan kovmak istediğimiz için bizi büyülemeye kalkmasınlar.’

“ÜST ÜSTE YIĞIP YAKALIM”

“Kahya kadının saflığı rahibi güldürdü ve berbere, kitapları birer birer kendisine vermesini söyledi; ne hakkında olduklarına bakacaktı, çünkü içlerinde yakılma cezasını haketmeyenler de olabilirdi. ‘Hayır,’ dediği yeğen, ‘hiçbirini affetmemek lazım, çünkü hepsi suçlu; en iyisi, pencereden avluya atalım hepsini, üstüste yığalım, sonra da yakalım. Ya da arkadaki büyük avluya götürüp orada yakarız, dumanı da kimseyi rahatsız etmez. 

“Kahya kadın da söylenenlere katıldı, iki kadın o masumların ölmesi için can atıyorlardı. Ama rahip hiç değilse başlıklarını okumadan bunu kabul etmeye yanaşmadı. (…)

“Şövalyelik kitaplarını okuyarak daha fazla yorulmak istemeyen rahip, kahya kadına bütün büyük kitapları alıp avluya götürmesini söyledi. Kahya kadın da zaten dünden razıydı, kitapları yakmaya can atıyordu, ne lazımsa yapacaktı. (…)

“ŞİİR BULAŞICI BİR HASTALIKMIŞ”

“Bunlar yakılmayı haketmiyor, çünkü şövalyelik kitapları gibi zararlı değiller, olamazlar da; bunlar sağduyulu kitaplardır, ahlaka aykırı değillerdir. ‘Ah beyefendi!’ dedi yeğen. ‘Bunları (şiir) da ötekiler gibi ateşe mahkum etseniz iyi olur; çünkü dayım şövalyelik hastalığından kurtulup bunları okuyarak çoban olmaya, ormanlarda, ovalarda çalıp söyleyerek dolaşmaya heves ederse hiç şaşmam. Daha da kötüsü, şair olmaya kalkışabilir; duyduğuma göre bu, tedavisi olmayan, bulaşıcı bir hastalıkmış.’ ‘Küçük hanım doğru söylüyor’ dedi rahip, ‘dostumuzun önünden bu ihtimali, bu tuzağı kaldırsak iyi olur.’ (…) Rahip artık kitaplara bakmaktan sıkılarak, ötekilerin hepsinin ayrım yapılmadan yakılmasını emretti. (…)

“O gece kahya kadın avluda ve bütün evde ne kadar kitap varsa hepsini yakıp kül etti. Sonsuza dek korunmayı, saklanmayı hakeden kitaplar da, talipsizliğe ve inceleyenin tembelliğine kurban gidip ateşte yanmış olmalı. Ve böylece, kurunun yanında yaş da yanar atasözü, bu kitaplar tarafından doğrulanmış oldu.”

TÜRKLERE ESİR DÜŞTÜ

Cervantes, 1547 yılında doğdu. Babasının borçlarından kaçarak İspanya’yı dolaştılar. Madrid’te üniversitede Erasmus’un öğrencilerinden Lopez de Hoyos’dan ders aldı. Sonra orduya katıldı,1571’de, batı karşısındaki ilk yenilgisini alan ve geriye sayışın başlangıcı olan İnebahtı Savaşı’nda Osmanlı’ya karşı savaştı. İspanya’ya dönerken Türk korsanlarına esir düştü, beş yıl esir tutuldu, birçok aksiliğin arka arkaya gelmesi nedeniyle ancak 12 yıl sonra 32 yaşında ülkesine dönebildi. Babası gibi para işlerinde yaptığı hata nedeniyle hapse girdi ama bu arada 1605 yılında Don Kişot’un birinci cildini yayınladı. Piyasada daha çok kısaltılmış ve biraz değiştirilmiş nüshalarının bulunduğu Don Kişot’ta, Mağripliler, Türkler hakkında sevimli, sevimsiz birçok ifade bulunur. Ama sıkı bir Hıristiyan olmayı sürdüren Cervantes, esareti döneminde İspanya Kralının emriyle sürülen ve mallarına el konulan Mağriplilerden çok şey kapmıştır. Don Kişot, yayınlandığı günden bu yana dünyanın en çok okunun kitaplarından biri olmaya devam eder.

(La Mancha’lı Yaratıcı Asilzade Don Quijote, Miguel de Cervantes Saavedra, YKY Yayınları)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder