Translate

12 Temmuz 2011 Salı

Tanpınar: “Yunus’un Hanedanı Kendisiyle Başlar”


Yunus Emre’nin hayatıyla ilgili bilgiler çelişkilidir ama o dizeleriyle yüzyıllardır yaşar. Ahmet Hamdi Tanpınar, Yunus’a büyüteç tutanlardandır. Yunus Emre’nin Türkçe için önemine her zaman özel bir vurgu yapan Tanpınar, bu düşüncelerini şu sözlerle anlatır:

“Hiç biriyle onun şiirini izah edemeyiz. Hiçbir sözü dilimizde bir sevgi ve ruh rüzgarı gibi esen, birdenbire Türkçenin ortasında saf altın gibi külçelenen ve gülen bir mucizeye bir sebep veya başlangıç gibi gösterilemez. O daima tek başınadır. Eğer muhakkak bir kalabalığa katılacaksa, bu kalabalık şüphesiz kendisinden sonra gelenler, yaptığı işi devam ettirenlerdir. Baki’dir, Nef’i, Nedim, Fuzuli, Şeyh Galib, Haşim, Yahya Kemal’dir. (…)

YUNUS HANEDANI

Mevlana şüphesiz bütün bir saltanattır. Fakat arkasında son dalı olduğu bütün bir hanedan şeceresi vardır. Yunus’un hanedanı kendisi ile başlar. Meğer ki, lehçe itibariyle uzak ve arkaik akrabası Ahmet Yesevi’yi hatırlayalım. Fakat Yesevi’nin eseriyle Yunus’un şiiri arasında bu sanatta esas olan dil zevkinin aydınlığı vardır. Yunus yaptığını bilen ve bunu bildiği, böyle istediği için yapan şairdir. Tek kelimesiyle şairdir.”

Tanpınar, Yunus’un bütün “zeka ve zihni melekelerinin” ötesinde bir “kalp adamı” olduğunu ifade eder:

GURBET’İ DİLİMİZE AŞILAYAN ODUR”

“O, insan talihini kendi içinde bütün acıklı ve yüksek tarafıyla bulanlardandı. Devriyle olan diyalogu bu kalp kuvvetiyle, onun verdiği yalnızlık duygusuyladır. Dilimize ve ruhumuza gurbet kelimesini –tasavvuf yoluyla olsa da – aşılayan odur. Hangimiz, gurbet deyince o güzel kıt’ayı hatırlamayız:

Bir garip öldü diyeler
Üç günden sonra duyalar
 Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin


MOĞOL İSTİLASINDA RUHLARA İLAÇ

Tanpınar, o devirde Anadolu’da yaşayan sufi ve dervişlerin hemen hepsinin Türkçe ad veya lakap taşıdıklarını belirterek, Yunus’un, Yunus Peygamber’in adını kendisine seçme ihtimalinden sözeder. Tanpınar, Yunus’un XIII.yüzyılda Anadolu’yu kasıp kavuran Moğol istilasının ortasında ruhlara nasıl ilaç olduğunu anlatır:

“Moğol istilasının kan ve ateş çağında, o bitmez tükenmez ıztırap, ölüm, hastalık, açlık ve ümitsizlik cehenneminde yaşayan insanlar bu sevgiye, tahammülü imkansız realitenin ötesinde açılan bu geniş ve rahmani ümit kapısına ekmek ve su kadar, rahat yastık ve uyku kadar muhtaçtılar.”

OSMANLI’NIN KURULUŞUNDA YUNUS İZLERİ

Tanpınar, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda da Yunus’un izlerini görür:

Bir ben vardır bende benden içre, diyerek bizi maddemizin ötesinde ve onun dayandığı bütün bir alemi açan bu şairi, iki insanın arasında mütalaa etmek daima faydalıdır. İkincisi ile olan münasebeti ise asıl aksiyonudur. Ben Orhan Gazi’yi ve onunla beraber ikinci imparatorluğu kurmağa çalışanların hiçbirini Yunus’tan ayıramadım. Ne zaman Orhan Gazi’nin çehresine biraz eğilsem, orada Yunus Divanı’ndan aksetmiş çizgiler görürüm ve bütün bu fütuhatların arasında bu ruh kasırgası ile Türkçede doğan yapıcı değerler dünyasını selamlarım.”

(Edebiyat Üzerine Makaleler, Ahmet Hamdi Tanpınar, Dergah Yayınları)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder