Translate

11 Ocak 2012 Çarşamba

Jane Austen’ın Oturma Odası…


Yeğeni James Edward Austen-Leigh, Jane Austen’ın nasıl çalıştığını günlüğü Memoir of Jane Austen’de şu şekilde anlatır:

“Bütün bunları nasıl başardığı şaşırtıcıdır, çünkü sığınabileceği ayrı bir çalışma odası yoktu ve çalışmalarının çoğu, birçok kez rastlegele yarıda kesilme pahasına herkesin oturduğu oturma odasında ortaya çıkarılmış olmalı. Bu uğraşının kendi ailesi dışında herhangi bir kimse ya da konuklar ya da hizmetçiler tarafından anlaşılmamnasına özen gösterirdi.” 

"EL YAZMALARINI SAKLAR"

1775-1817 tarihleri arasında, anne babası ve altı erkek kardeşiyle birlikte yaşayan Jane Austen, romanlarını yazarken oldukça zorluk çekmiş olmalı.


Virginia Woolf, 19.yüzyılda orta sınıftan bir ailenin tek bir oturma odası olduğunu belirterek, “Kadınların hiçbir zaman kendilerine ait diyebilecekleri bir yarım saatleri yoktur” tespitini aktarıyor:

“Her zaman işi yarıda kesilirdi. Yine de, orada düzyazı ve roman yazmak, şiir ya da oyun yazmaktan daha kolaydı. Daha az dikkat gerektiriyordu, Jane Austen yaşamının sonuna dek böyle yazmıştır. (…) Jane Austen el yazmalarını saklar ya da üzerlerini kurutma kağıtıyla örterdi. Ondokuzuncu yüzyılda bir kadının gördüğü tüm yazınsal eğitim kişilik gözlemciliği ve duyguların incelenmesinden oluşurdu. Duyarlılığı, yüzyıllardan beri ortak oturma odasınca geliştirilmişti. İnsanların duyguları onun üzerinde etki bırakırdı; yakın akrabalar her an gözlerinin önündeydi. Bu yüzden orta sınıf kadını yazmaya başlayınca doğal olarak roman yazdı. (…) Acaba diye düşündüm, Jane Austen el yazmalarını konuklardan saklamayı gerekli görmemiş olsaydı, Pride and Prejudice daha iyi bir roman mı olurdu? Anlayabilmek için birkaç sayfa okudum ama içinde bulunduğu koşulların yapıtını en küçük biçimde zedelediğine değin hiçbir iz bulamadım.Belki de onun en büyük mucizesi buydu.”

(Kendine Ait Bir Oda, Virginia Woolf, Afa Yayıncılık)
(Pride and Prejudice //Gurur ve Önyargı / Aşk ve Gurur//, Jane Austen)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder