Translate

10 Ocak 2012 Salı

Yazarların Ruh Durumu ve Shakespeare …


Virginia Woolf, bir eserin ortaya çıkma noktasında yazarın ruh durumu ile ilgili “anlaşılmaz eylem” ifadesini kullanır ve yazarlarla ilgili tarihi bir gerçeği ortaya koyar. 

“Örneğin Lear ve Antony ile Kleopatra’yı yazdığı sırada Shakespeare’in ruhsal durumu neydi? Hiç kuşkusuz varolan ruh durumlarının bir şair için en elverişli olanıydı. Ama Shakespeare bu konuda hiçbir şey söylememiştir. Yalnızca rastlantı sonucu ve üstünkörü olarak ‘hiçbir zaman tek bir satır bile silmediğini’ biliyoruz. Gerçekten belki de onsekizinci yüzyıla dek, hiçbir sanatçı kendi ruh durumuyla ilgili herhangi bir şey söylememiştir. Bunu Rousseau başlatmış olabilir. Her neyse ondokuzuncu yüzyıla gelindiğinde kişisel bilinç öylesine gelişti ki, yazarların ruh durumlarını, itirafname ve özyaşamöykülerinde anlatmaları alışkanlık haline gelmişti. Yaşamları da yazılıyordu ve ölümlerinden sonra mektupları basılıyordu. Bunun sonucunda Lear’i yazdığı zaman Shakespeare’in neler yaşadığını bilememize karşın Fransız Devrimi’ni yazarken Carlyle’in neler yaşadığını; Madame Bovary’i yazarken Flaubert’in neler yaşadığını; Keats’in ölümünün gelişi ve dünyanın umarsızlığına karşı şiir yazarken neler yaşadığını biliyoruz.”


SHAKESPEARE’İN BERAKKLIĞI VE İÇ UYUMU

Woolf, Shakespeare hakkında çok az şey biliniyor olsa da onun eserlerinde ulaştığı seviyeye bakarak, onun iç dünyasındaki karmaşayı sona erdirmiş olduğu kanaatine varır ve bunun her yazarda rastlanamayacak mucizeye yaklaşan bir berraklık ve iç uyumunu yansıttığı yorumunu yapar:

“…çünkü Antony ve Kleopatra’nın olduğu bölümü önümde açık duran kitaba bakarak, sanatçının ruhu ve kafasının, içindeki yapıtı eksiksiz ve olduğu gibi açığa çıkaracak o mucizeye yaklaşan büyük çabayı ortaya serebilmesi için Shakespeare’in aklı ve ruhu gibi berrak, uyum içinde olması gereklidir. İçinde bir tek engel, bir tek öğütülmemiş yabancı madde olmamalıdır. (…) Karşı koymak, yol göstermek, bir haksızlığı açığa vurmak, bir şeyin öcünü almak, bir güçlük ya da acıya dünyanın tanıklık etmesini sağlamak arzusunun tümü onun bedeninden kovulmuş ve hazmedilmiştir. Yapıtını eksiksiz dile getirebilmiş biri varsa o da Shakespeare’dir. Yine kitap raflarına dönerek berrak, hiçbir engel tanımamış bir zihin varsa o Shakespeare’inkidir diye düşündüm.”

ANTONİUS VE KLEOPATRA

Shakespeare’in  (1564-1616), Antonius ve Kleopatra’yı 1606 ya da 1607 yıllarında yazdığı tahmin ediliyor. Kleopatra’dan ayrılarak Roma İmparatoru Caesar’in kız kardeşi Octavia ile evlenen komutan Antonius, bir süre sonra karısını geride bırakıp yine Kleopatra’ya döner. Daha sonra Caesar ile savaşan Antonius yenilir ve ölür. Kleopatra da kendini öldürür. 

Sabahattin Eyüboğlu’nun çevirisiyle Antonius ve Kleopatra’da, Antonius yenilgiden sonra şunları söyler:

“Kulak verin! Üstüme basma, diyor toprak bana!

Utanıyor beni sırtında taşımaktan gelin doslar;
Ben çok geç kaldım bu dünyada,
Yolumu yitirdim artık bir daha bulmayasıya.
Bir gemim var, altın yüklü; alın, paylaşın;
Gidin anlaşın Caesar’la.”

Antonius’un, yanındaki Kleopatra’ya, ölmeden önceki sözleri:

“Yanıp yakınmayı bırak, bu acıklı sonuma bakıp;
Ne olur, yaşadığım şanlı günleri düşün yalnız
En büyük sultanı oldum dünyanın, en soylusu;
Düşkünce ölüyorum şimdi, korkakça değil ama,
Yurttaşımın önünde yerlere yatarak değil:
Bir Romalı kahramanca yıkılıyor
Bir başka Romalı zafer kazanırken.
Soluğum kesiliyor, konuşamıyorum artık."

Kleopatra:

“İnsanların en soylusu, ölmek mi istiyorsun?
Beni düşünmüyor musun hiç? Ben kalır mıyım
Bu tatsız, bu sensiz bir çöplük olan dünyada?
Dostlar, bakın, dünyanın tacı eriyip gidiyor,
(Antonius ölür)
Ah gitti, soldu zafer çelengi savaşların!
Askerlerin askeri yok oldu: genç oğlanlar, kızlar
Erkek diye çıkabilirler artık ortaya şimdi.
Büyük küçük kalmadı. Doğan ay
Görülmeğe değer bir şey bulamayacak dünyamızda.
(Kleopatra bayılır)

KRAL LEAR

1606 yılında İngiltere kralı I.Jakob’un huzurunda temsil edilen Kral Lear, üç kızının kendisine sadakatini ölçmek için sorular soran kralın, samimi ama yeterince hoşnut edici olmayan cevap veren küçük kızını mirasından yoksun etmesi sonrası, mirasa konan diğer iki kızın babalarına ihanetlerini anlatır. Ama sonunda babasını kurtaran küçük kızı olur. 

Seniha Bedri Göknil’in çevirisiyle, Kral Lear’dan bir diyalog:

Lear:

“İliklerimize kadar işleyen bu korkunç fırtınayı sen mühim bir hadise mi zannediyorsun? Senin için belki öyledir. Fakat daha büyük bir hastalık varken daha küçüğünün tesiri hemen hemen hiç hissedilmez. Bir ayı ile karşılaşırsan ondan kaçarsın; fakat kaçtığın yol seni azgın denize doğru götürürse o zaman ayıya kafa tutarsın. İnsanın zihninde huzur olursa vücut hassaslaşır. Ruhumda kopan fırtına duygu organlarından her türlü hassasiyeti yokediyor. Evlat nankörlüğü!  Tıpkı bu, ağzın kendisine yiyecek getiren şu eli ısırması gibi!...”


(Kendine Ait Bir Oda, Virginia Woolf, Afa Yayıncılık)
(Kral Lear, Shakespeare, Remzi Kitabevi Yayınları)
(Antonius ve Kleaopatra, Shakespeare, Remzi Kitabevi Yayınları)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder