Translate

8 Haziran 2010 Salı

Nasıl şair olunur?

Şair Rainer Maria Rilke, Paris’te heykeltıraş François-Auguste Rodin’e bir sanatçı olarak nasıl yaşaması gerektiğini sorduğu zaman Rodin’in karşılığı kısadır: “Çalışmak, yalnızca çalışmak ve sabretmek.”

Rilke’nin yaşamöyküsünü, Kalbin İşi kitabında anlatan Stefan Schank, Rodin’in bu sözlerinin Rilke’nin “sanatsal amentüsü” olduğunu belirtir. Rilke karısı Clara’ya mektubunda, “Rodin, insan için eşsiz bir örnek” diye yazar. Rilke, yaşamı boyunca sadece Rodin’den değil, sanatını olgunlaştırmasını, daha güzel şiirler yazmasını sağlayacak her fırsattan yararlanır. Rilke de Rodin gibi, “sanatın belli bir amaçtan bağımsızlığına” inanır.

RODİN'DEN İPUÇLARI

Kalbin İşi’nden, Rilke’nin, Paris günlerinde Rodin’den sanatı için ipuçları keşfetmekle yetinmediğini, Louvre’da Boticelli, Leonardo ve Antikçağ sanatçılarına saatlerini ayırdığını, Fransız Milli Kütüphanesi’nde modern Fransız yazarları Geffroy, Baudelaire, Flaubert ve Concourt Kardeşleri okuduğunu, Ortaçağ katedrallerinin röprodüksiyonlarını büyük bir titizlikle incelediğini, Sire Jean Froissart’ın Malte’deki tarihi kişiler için önemli bir kaynak oluşturan Croniques’ini okuduğunu öğreniyoruz.

ÇEKÇE,FRANSIZCA,LATİNCE, YUNANCA,DANCA ÖĞRENİR

Aslında Rilke, daha sonra Malte Laurids Brigge’nin Notları kitabına bir bölümü yansıyacak Paris günlerindeki bu çalışmalarının benzerlerini gittiği diğer bütün Avrupa şehirlerinde de geçekleştirir. Alman dilli şair, çocukluk ve gençlik yıllarında Çekce, Fransızca, Latince ve Yunanca öğrenir. Rusya’ya gitmeden önce Rusça bu dil hazinesine eklenir; Rus tarihi ve Rus edebiyatı kaçınılmaz olarak zihinsel sanat deposunda yerini alır. Floransa’da İtalyan Rönesansı ile ilgilenir. Daha sonraki yıllarda da Danca öğrenir. Ayrıca Grimm Kardeşlerin Almanca Sözlüğü üzerinde çalışır.

GENÇ ŞAİRE MEKTUPLAR

Rilke’nin hayatı adeta “Nasıl şair olunur?” sorusuna verilmiş uzunca bir karşılıktır. Kendisinden şiir konusunda tavsiyeler isteyen askeri okul öğrencisi Xaver Kappus’a yazdığı ve ölümünden sonra yayınlanan mektuplardan oluşan Genç Şaire Mektuplar’da anlattıkları ise bu hayatın çok çok kısa bir özetinden başka birşey değildir. Ailesinin baskısıyla birçok okula girer çıkar; askeri okuldan, ticaret akademisine, hukuktan, felsefeye kadar birçok okulda tutunmaya çalışır ama tek nefes alabildiği alan şiirdir, öyküdür.

Sanatı için, hayatını çoğu zaman bir cehenneme çeviren depresyonunun tedavisine izin vermez. Rilke, o yıllarda Freud rüzgarının etkisiyle yaygınlaşan psikanalizden, sanatçı olarak yeteneğini olumsuz etkileyeceğini düşünerek vazgeçer; ruh hekimleri yerine yazmanın kendisi için daha iyi bir terapi olduğunu düşünür. Rilke için bir başka terapi yolu da yer değiştirmelerdir. Rilke, yaratı sürecini harekete geçirmek için Avrupa’nın bir köşesinden bir başka köşesine sürekli gezer.

ACININ ŞAİR İÇİN İŞLEVİ

Rilke, çektiği acılar ve sıkıntılarını, yaratı sürecinin bir parçası olarak görür ve büyük bir sabırla bunlara katlanır. Rilke, Kappus’ta yazdığı bir mektupta, “Sevgili Kappus, bir hüzün, şimdiye dek bir eşine daha rastlamadığınız kadar devcileyin bir hüzün gelip dikildi mi karşınıza, sakın korkuya kapılmayın. Bir tedirginlik, bir ışık demeti ya da bir bulutun gölgesi gibi elinizin üzerinden kayıp gitti mi, ürkmeyin sakın. Size bir şeylerin olup bittiğini düşünün; yaşamın sizi unutmadığını, sizi elinden tuttuğunu aklınızdan geçirin; yaşam, sizin düşmenize fırsat vermeyecektir. Ne diye bir tedirginliği, bir acıyı, bir hüznü yaşamınızın dışında bırakmaya çalışıyorsunuz? Bunların sizin varlığınızda ne işlevler gördüğünü bilmiyorsunuz ki!” der.

KADINLAR

Rilke’nin, hayatına giren kadınlarla ilişkilerinde de önceliği sanatındadır, yaratma sürecine engel olduğunu düşündüğünde ilişkiye son verir. Sonuncular adlı öyküde, kişilik olarak Rilke’ye benzeyen Harold, kendisine çok bağlı olan Marie için şöyle der: “Tasarladığım gelecekte bir yer yok kendisine. Yaşam alanı dar ve benim bu alana pek çok şey yerleştirmem gerekiyor.”

Rilke, on öyküsünün yeraldığı Sonuncular’da şiir dilinden vazgeçmez. “Sanki havaya kaldırdığı ellerinde gözlerimizi kamaştıran bir şey tutmuş, salondakilere gösteriyordu. Birden ağırlaştı gölgelerimiz, gölgelerimizden soyunduk ve salonda dikilmeye başladık: Onun ışığından bir ışık, onun kalbinden bir kalp olduk” derken de, “Kendi zamanımın sahibi değilim” ya da “Öyle çok iş oluyor ki artık, sanki kalplerde hiç gündüz olmayacak- tıpkı dışarıdaki gibi.” ve “Çocukluk herşeyden bağımsız bir ülke. İçinde kralların yeraldığı tek ülke” derken de şiirsel zamanı kullanır.

LOU ANDREAS SALOME

Rilke’nin yaşadığı sürece en çok etkilendiği kadın, “Zürih’teki Politeknik Okulu’nda felsefe, teoloji, karşılaştırmalı dinbilim ve sanat tarihi okumuş, çok zeki, kendinden emin, Avrupa’daki entelektüel çevrelerin dikkatini çekmiş, Friedrich Nietzsche biyografisini yazmış, ahlak felsefesicisi Paul Ree’nin, Frank Wedekind’in ve Richard Beer- Hoffmann’ın da aralarında yeraldığı erkeklerle yaşadığı gönül macerarı nedeniyle ünlü olan Lou Andreas Salome”dir.

Rilke, dört yıl birlikte yaşadığı Lou’dan sonra tanıştığı Clara Westhoff ile evlenir. Ruth adında bir kızı olur. Ama evliliği de babalığı da sürdüremez. Sürekli maddi sıkıntı çeken Rilke, evliliğin ve çocuğun getirdiği ek maddi yüklerle çok bunalır.

DUİNO AĞITLARI

1904 yılında maddi durumunun giderek kötüye gitmesi üzerine, “Bizimle ilgilenecek, bize el uzatacak varlıklı birini biliyor musun” sorusunu yöneltir bir dostuna. Bu dönemde Rilke, Kontes Luise von Schwerin’le tanışır ve Kontes de onu birçok varlıklı ve nüfuzlu kişiyle bir araya getirir. Bundan sonra Rilke’nin hayatı kendisini himaye eden soyluların Avrupa’daki saray ve köşklerinde geçer.

Rilke, 18. yüzyılın büyük bestecileri Handel, Bach ve Haydn’dan daha şanslıdır, çünkü “efendilerinin” istediği zaman değil, sadece ilham geldiğinde eserler verebilecektir. Rilke, Orta Avrupa aristokrasisinin elit kesiminin temsilcisi olan Prenses Marie Taxis’e ait Adriyatik Denizi’nde yeralan ve savaşta ağır zarar görmüş olan Duino Şatosu’nuda kaldığı 1911-12 kışında, “Duino Ağıtları” adını vereceğini ağıtlardan ilkini yazmaya başlar ama 853 dizeden oluşan on şiirlik Duino Ağıtları’nın yazımı kolay olmaz; Rilke ancak on yıl geçtikten sonra Muzot Kulesi’nde ağıtların yazımını tamamlar ve bunu herkese müjdeler.

WİTTGENSTEİN'DEN HEDİYE

Rilke’nin bir başka şansı da kuzeni dışında birinden de miras kalmasıdır. “Savaşın başlamasından kısa süre önce bir mirasa konan ve parayı dünya görüşüyle ilgili nedenlerden yalnızca kendisi için harcamak istemeyen matematikçi ve dil filozofu Wittgenstein 20 bin Kron tutarında bir miktarı hediye olarak, ilkin paranın kimden geldiğini bilmeyen Rilke’ye yollar.”

GÜL DİKENİ

Rilke son günlerini de İsviçre’de sanat eseri koleksiyoncusu ve sanatçıların elinden tutan kardeşlerden Werner Reinhart’ın satın aldığı Muzot Kulesi’nde geçirir. Burada yeni keşfettiği Paul Valery’nin şiirlerini Almanca’ya çevirir. 1921-22 kış aylarındaki yoğun çalışmalardan sonra bazı sağlık sorunları ortaya çıkar ama doktorlar bunun psikomatik bir rahatsızlık olduğunu düşünürler. Bir türlü iyileşemeyen Rilke vasiyetini kaleme alır ve hasta yatağında yanında rahip görmek istemediğini belirtir. Rilke’nin sağlığıyla ilgili gerçekleri ortaya çıkaran ise bir gül koparmak isterken eline batan dikendir. Önceleri zararsız görünen yara çok kısa sürede vücuduna yayılır. Sonuçta doktorlar asıl hastalığının akut löseminin çok seyrek görülen bir türü olduğunu farkederler. Rilke’nin sanata adanmış hayatı 29 Aralık 1926’da son bulur.

(Rilke, Kalbin İşi/ Sonuncular/ Genç Şaire Mektuplar/ Auguste Rodin, Cem Yayınevi)
(Rilke, Malte Laurids Brigge’nin Notları, Adam Yayınları)
(Rilke, Duino Ağıtları, Türkiye İş Bankası Yayınları)

Radikal Kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder