Translate

8 Haziran 2010 Salı

Thomas Mann’ın oğlu olmanın önlemez ıstırabı!

Thomas Mann, Buddenbrook Ailesi’ni 1901 yılında yayınladığında henüz büyük oğlu Klaus Mann doğmamıştı. Klaus, beş yıl sonra dünyaya geldiğinde, babası sadece Almanya’da değil, yurtdışında da tanınan, kitapları birbiri ardına baskı yapan bir ünlü yazardı.

Thomas Mann, kendisine Nobel Edebiyat Ödülü’nün kapısını açacak Buddenbrook Ailesi’ni yayınladığında sadece 26 yaşındaydı. Sonunda yazar olmaya karar veren Klaus Mann, ilk kitabı olan Çağının Çocuğu’nu yayınladığı zaman da sadece 26 yaşındaydı. Babası gibi bir roman değil, o genç yaşta anılarını yazması yadırgandı ama Klaus’un da ilk kitabı 26 yaşında çıktı. Thomas Mann, 1929 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldığında 44 yaşındaydı; Klaus Mann 1949 yılında intihar ettiğinde ise 43 yaşındaydı ve ufukta Nobel’i alma şansı görünmüyordu!

BABASININ KİTAPLARI

Bunlar tamamen tesadüf olabilir ama başka bir açıdan bakınca, Klaus Mann’ın aklının ermeye başladığı günden itibaren babasıyla yarıştığı ve sonunda galip gelemeyeceğini anlayınca pes ettiği yorumu da yapılabilir. Çağının Çocuğu, böylesi bir yorumu destekleyici birçok örnekle dolu. Klaus, babasının kitaplarını “tekrar tekrar” okuduğundan sözeder ama bunlarla ilgili ne olumlu ne de olumsuz hiçbir yorumda bulunmaz. Çocukluğunun ilk yıllarında ve ergenlik döneminde Thomas Mann, Klaus’un hayatında varlığı yokluğu belirsiz bir kişi olarak anlatılır ama kitabın sonunda nihayet Klaus içindekini dökmeden duramaz. Birçok dala atladıktan sonra yazar olmaya karar verdiği zaman yayınevlerinde babasının kitapları karşısına çıkar.

"TEHLİKELİ ALINYAZISI"

Klaus, Thomas Mann’ın oğlu olmayı, “tehlikeli alınyazısı” olarak tanımlar: “ Daha huzurlu bir zamanda ya da daha rahat bir alınyazısıyla doğmuş olmayı isteminin bir faydası yok. Çünkü bunu seçmek elimizde değil. Yani her ikisiyle de başa çıkmak gerekiyordu: Hepimizin baş etmesi gereken tehlikeli zamanla ve sadece benim baş etmem gereken tehlikeli alınyazımla.”

OĞUL MANN OLMANIN DEZAVANTAJI

Klaus Mann, babasının ününün başlangıç için kendisine büyük kolaylıklar sağladığını “yadsımadığını” ancak altı ay kadar sonra avantaj gibi görünen bu unsurun bir “dezavantaja” dönüştüğünü anlatır. Klaus, kendi yazdıklarının babasının kitaplarıyla karşılaştırılmasına zor katlanır: “Beni oğul olarak yargılıyorlar. Baştan itibaren, yazdıklarımı bir takma adla yayınlamak suretiyle bu ağır yükten kurtulmayı deneyebilirdim. Ama –hatta böyle bir maske takmış olsaydım, onu korurdum da- kendi hayatımın en acı derdini ki bu aynı zamanda en büyük sorumluluktur, kandırmacalarla sürdürmek doğru mudur?”

Klaus Mann’ın babasına karşı duygularını en iyi ifade eden şey, Çağının Çocuğu’nun 1932 yılında yayınlanmasına karşılık, Thomas Mann’ın 1929 yılında Nobel ödülünü almasından hiç sözetmemesidir. Klaus Mann, bu ödülü, anı kitabında görmezlikten gelmiştir.

DÜNYANIN ÖVGÜSÜ

Oysa Thomas Mann, Buddenbrook Ailesi’ni yayınlamasıyla başlayan başarılarını daha sonraki yıllarda çoşkuyla anlatır: “Çok geçmeden basında övgü sesleri yükseldi. Yabancı dergi ve gazetelerde de övücü yazılar gittikçe arttı. Baskılar birbirini kovaladı. Üne kavuştum. Öylesine bir başarı kasırgasına kapıldım ki, benzerini iki defa daha yaşadım. Ellinci doğum yılımı kutlarken ve Nobel ödülü aldığımda. Hepsini de benzeri duygularla karşılamışımdır: Kuşkular ve borçluluklarla. Postacının getirdiği mektuplar hızla artıyor, para oluk gibi akıyordu. Resimli dergilerde fotoğraflarım çıkıyordu. Çekingen yalnızlığımın ürünü olan bu eser üzerine yüzlerce yazı yazılıyordu. Dünya övgüleriyle yüceltiyor ve mutluluk dilekleriyle kucaklıyordu beni.
Bu satırlar baba ile oğulun hayatlarındaki çelişkiyi ortaya koyar.

PROUST'UN SORUMLULUĞU

Ne yazık ki, benzer duyguları Klaus Mann hiçbir zaman tadamamıştır. Bunun sorumluluğunu da büyük ölçüde babasına yüklemiş görünmektedir. Küçük yaşlarından itibaren deliler gibi okur, içeriksiz ve sıradan şeyler de olsa sürekli yazar. Onun bütün isteği “bir şey” ve “ünlü” olmaktır; tümüyle buna odaklanmıştır.

Bir anı kitabı kaleme almasından ise Marcel Proust sorumludur. Proust gibi olabilmek için geçmişteki bütün kokuları, tatları hatırlamaya çalışır, anılarını bazen bıktırıcı olabilecek ayrıntılarla süsler ve Proust’ta etkili olan sihrin kendisinde de harekete geçmesini bekler. Ancak sonuçta ortaya ne Kayıp Zamanın İzinde ne de Nobel getirecek bir kitap çıkmıştır; ortaya çıkan sadece çağının sorunlarını da taşıyan kendisidir.


(Klaus Mann, Çağının Çocuğu, Turkuvaz Kitap)
(Thomas Mann, Buddenbrook Ailesi, Can Yayınları)
Radikal Kitap 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder