Translate

4 Haziran 2010 Cuma

Yazamama Sırrı

“Bazı yaratıcılar, güç beğenen bir edebi bilinci korumalarına rağmen -belki de kesinlikle bu yüzden- olumsuz bir itkinin sonucu ya da herşeye ilgilerini yitirmeleri nedeniyle asla yazamıyor; daha doğrusu, bir ya da iki kitaptan sonra bu eyleme son veriyorlar; bir yapıta sorunsuzca başladıktan sonra, birgün aniden edebi açıdan sonsuza dek paralize oluyorlar. (…)

Rimbaud da, ondokuz yaşındayken yazdığı ikinci kitabının ardından herşeyi bırakmış ve yirmi yıl sonraki ölümüne dek kendini maceraya vermişti.(…)

“Gerçekte bu hastalık, yani Bartleby sendromu çok uzaklardan gelmektedir. Bu olumsuzluk itkisi ya da hiçliğin cazibesi, çağdaş edebiyatlara musallat bulaşıcı bir illettir ve bazı yazarların görünüş olarak, asla varmak istemedikleri bir noktadır.

“Gerçekten yüzyılımız, Hofmannstahl‘ın paradigmatik metni Der Brief des Lord Chandos‘la (1902) açılır. Bu metinde Viyanalı yazar, beyhude yere, artık bir tek satır bile yazamayacağına söz verir. Franz Kafta, özellikle Günceler adlı yapıtında, edebi materyalin temel olanaksızlığına atıfta bulunmaktan kendini alamaz.

Andre Gide, bir roman boyunca, asla yazamadığı bir kitabı yazmak amacıyla çırpınan bir karakter yarattı (Batak). Robert Musil, Niteliksiz Adam adlı kitabında, ‘verimsiz yazar’ düşüncesini yüceltti ve neredeyse bir efsaneye dönüştürdü. Valery‘nin alte ego’su olan Mösyö Teste, yazmaya veda etmekle kalmadı, üstelik bütün kitaplığını da pencereden fırlatıp attı.

Wittgenstein yalnızca iki kitap yayınladı: ünlü Tractatus Logico-Philosophicus ile bir Avusturya kırsal sözlüğü. Birçok kez, düşüncelerini ortaya koyarken çektiği güçlüğe değindi. Kafka örneğinde olduğu gibi, onun yapıtının içeriği de, bitmemiş metinler, taslaklar ve hiç yayımlamadığı kitapların planlarından oluşuyordu. (…)

Flaubert, tüm yapıtına yön veren Garçon projesini asla tamamlayamadı. Ve Mallarme, yüzlerce sayfayı ticari hesaplarla doldururken, büyük Livre projesi için çok az şey yapabildi.(…)

“İnsanın yazmayı reddetmesinin bir nedeni de, kendisinin bir hiç olduğunu düşünmesidir. Örneği Pepin Bello. Marguerite Duras şöyle derdi: ‘Benim yaşamöyküm yok. Yaşamımın merkezi yok, yol yok, bir çizgi bile yok.’ (…)

“İspanya’da Pepin Bello, kusursuz bir Ret yazarıdır. Yapıtı olmayan Hispanik sanatçının dahiyane ilkörneğidir.(…)

(Bartleby ve Şürekası, Enrique Vile-Matas, Doğan Kitap)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder